Eski imparatorlukta resim ve kabartme sanatı mimari tasarımla sıkı bir ilşki içinde kendini geliştirmş ve ön plana çıkartmıştır. Mezar şapellerinde görülen kompozisyonlar içerdikleri anlamları ve yer aldıkları konumları itibariyle, duvar yüzeyine göre hesaplanmıştır. Bu kompozisyonların özelliği, duvar bittiği zaman komşu duvarda devam etmemesidir. Bulunduğu duvarın ortasına yönelik bir figürle son bulur.
Bu resim ve kabartmaların Eski Mısır sanatındaki varlık sebebi, tıpkı mimarilerinin varlık sebebi olan dinsel, büyüserl inançları ve bu inançların gerektirdiği kültür ihtiyaçlarıdır. Tarihi ve dini şartlara göre tüm bu sanatsal kompozisyonların ifade biçimleri belirli ölçülerde ve kısıtlı bir şekilde gelişmiş, değişmişse de, mezar yapıları ve tapınakların temel fonksiyonları hemen hemen aynı kalmıştır. Eski Mısır sanatında mezar yapısı, ölüm ötesi ebedi hayatta ölünün ihtiyaçlarını karşılar; tapınak ise, tanrı-kral ile tanrının bağlantısını sağlar.
Resimlerde ve kabartmalarda ana figür insan olup, insanın tasvirinde Eski Mısırlılar, doğayı model olarak almakta, ancak gözünün gördüğü imge yerine düşüncesine uygun olan insan olgusunu tasvir etmektedir. Bu şekilde idealize edilmiş bir insan tasviri ortaya çıkmaktadır. Eski Mısır sanatında insan tasviri gerçeğin subjektif yani kişisel bir yaklaşımla yorumlanmış bir reprodüksiyon değil, belirli kurallar çerçevesinde üretilen bir sembol olagelmiştir. İnsan figürü, duvara parçalar halinde yayılır, Kontur çizgisi bu parçaların arasında Eski Mısır sanatına özgü biçimde şekil alarak, kompozisyonda bütünlüğü sağlar. Nitekim bu bilgiler ışığında, baş, profilden; göz, omuzlar ve gövde cepheden; bacaklar ise tekrar profilden tasvir edilir. Bu şekilde aslında iki boyutlu olan insan bir şekilde üç boyut kazadırılmıştır. İmgeler dünyasının sihirli gücüne inanıldığından, sonsuzluk alemi içinde üretilen bu imgelerde dünyevi/geçici/fani çizgiler bulunmaz. Perspektif, derinlik, gölge, mekan kavramı yoktur. Tıpkı eski yunan heykellerinde erken dönem sanatında da olduğu gibi kişinin yaşı belirtilmez. Adı ve görevi, görevine ilişkin atribüler resme bakıldığında dikkat çekebilir.
Eski Mısır sanatında yaratımın ana unsuru çizgidir ve çizgisel sanattır. Kabartmalar daima renklendirilmektedir. Genlede, kabartmaları oluşturan fon, gri mavi yada bu renklerin karışımı olup, figürlerde kırmızı, sarı, mavi, siyah ve yeşil kullanılır. Tonlama yoktur. Yani Eski Mısır sanatında açık renk ve koyu renk kavramlarını görmeyiz. Renkler saf karışımlardan oluşur.
Bu kabartmaları ve resimleri yapan sanatçılar, bugün bilinen anlamda sanatçı değildirler. Sanatçılıktan ziyade yaptıkları işlere zanaatkarlık demek daha doğru olur. İşte bu sebepten olsa gerek, eski Mısır dilinde sanat ve sanatçı kelimeleri geçmez. Sanatçının uyması gereken sıkı normlar, kişisel bir üslubun gelişmesini ve dolayısıyla doğaçlama sanat dediğimiz sanat türünün gelişmesini hemen hemen imkansız kılmıştır. Sanatta sanatçının sanata kişisel yorum eklemesi, katması asla beklenmemekte, bunun aksine belirlenen bir objenin mevcut kurallara uygun bir şekilde zaman-mekan ötesi yani sonsuzluğa hitap eden bir imgesini üretmesi istenmektedir. Bu zanaatkarlar atelyeler şeklinde gruplaşmıştır ve çalışmalarını bu gruplar içinde sürdürmekteydiler.
Tamamlanmamış bazı mastabalarda, duvardaki izlerden zanaatkarların nasıl çalıştıkları takip edilebilmektedir. Bu incelemelere göre; önce kabartmanın kullanılacağı yüzey insan figüründe kullanılan birimlere göre bölünür, bu bölümlere uygun olacak şekilde figürlerin desenleri çizilir, zanaatkarlar bu desenlere bazen sadık kalarak, bazen desen dışına çıkarak kabartmayı yontarlar, yontulan yüzey alçıyla tasviye edilir ve son işlem olarak yukarıda anlatıldığı şekilde boyanırdı.
Eski Mısır sanatındaki bu normlaşma kişiselliği öldürmekte fakat çok uzun zamanlar plastik sanatlarda belirli düzeyde kalınmasını sağlamaktadır. Sanatçı kavramları olmadığı için bunu her manada düşünmemiz gerekir, öyle ki nasıl bu işlemeleri icad eden sanatçılar yoksa, bunları estetik açıdan izleyen sanatçı bir izleyici kitlesi de bulunmamaktadır. Ölünün gömülmesi işleminden sonra mezarlara girilmemektedir ve doğal olarak mezarların içindeki bu sanatsal işlemler insanın estetik kaygılarını tamamlayarak görücüye çıkmak yerine, belirli bir dinsel-büyüsel inanışa cevap vermekteydi. Eski Mısır sanatına şekil veren bu normlar temelde hiç değişmemiş ve Roma çağına kadar varlığını sürdürmüştür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder