
01.07.05
Gecenin, güneşin yerini doldurabilmek için bütün gücünü tüketip, tükendiği bir vakitti. Ayın mahmur gözlerinin bakıp da görmediği bir sokakta duruyordu. Bir kadın vardı karşısında. Ateş kızılı saçları, gecenin can dostu rüzgarla bir bütün olmuştu. O masmavi gözleri hayatın öyle çok acısını kaldırmış, öyle hendekleri aşıp gelmişti ki, artık sırtındaki son yükü bırakmak istercesine bakıyordu. Elinde tuttuğu sigarası bile artık sıkılmıştı parmaklarının arasında durmaktan. Öyle ki, düşüverdi bir anda. Önünden uyuz bir köpek geçti. Durdu, derin bir nefes aldı, kaşındı, kadına baktı, önüne baktı, bir daha baktı kadına. Kadın sıkıldı bu durumdan ve acı bir tebessüm yerleşti gamzesinin yanına. Bir köpeğin dostu olmak bile hayatındaki en büyük mutluluk olabilirdi onun için. Çantasına elini soktu, bir resim çıkardı. Saçları uzunca bir süre gizledi yüreğini, sonra yine ahlaksız bir rüzgar geldi, saçlarını ve dizlerinden takriben dört karış yukarıdaki eteğini çekiştirip durdu. İsyan etti kadın. Önce bir iki debelendi, sonra bıraktı rüzgara kendini. Belli ki debelenip bırakmak alışkanlık olmuştu ondan. Resmini çantaya attı. Kollarını kavuşturdu, geceye karşı savunmasız insan rolünden sıyrılmak istercesine. Bırakamıyordu işte yüreğini, bırakamıyordu. Bir hışımla çantasına koymuştu adeta acılarını. Gözlerinden bir damla yaş aktı gitti. Sonra yine gülümsedi. Gülümsemeye alışmıştı da, gülümsemeler ona alışamamıştı bir türlü, yakışmıyordu dudaklarına. Sanki yerini yabancılar gibiydi takındığı tebessüm. Orta boylu, kendisinden daha kısa, evinden karısından, çocuklarından kaçıp geldiği belli olan, parmağında manası anlamsız bir nikah yüzüğüyle bir adam yanaştı yanına. Bakıştılar bir müddet. Adam elini cebine soktu, tereddütle bir şey sayıyordu, kadına uzattı. Kadın öylece durdu, hiç konuşmadı, hiç hareket etmedi. Sessizlik ses oldu kulaklarında. Rüzgar ahlaksızca uçurmaya devam ediyordu etekliğini. Bembeyaz bacaklarını sergiliyordu adeta, bir suç işlermişçesine onları işaret ediyordu. Adam bir defa daha salladı parayı elinde. Kadın bir daha durdu, ve bir daha konuşmadı. Kafasını son kuvvetiyle kaldırıp adamın yüzüne baktı. Elini avuçlarının içine aldı, derin derindi şimdi gözleri, okyanuslar kadar derin. Parayı çekti elinden çantasına attı. Bir iç geçirip adamın koluna girdi. Gecenin dipsiz ve kuytu karanlıklarını bulaştırdı yüzünün tertemiz beyazlığına. Küçük kız karanlığa bakındı. Babasının oturduğu koltuk ona çok büyük gözüküyordu şu anda. Güvendeydi. Yolcu yolunda gerek çoban kardeş, kurt kuzuyu kapınca sürü dağılır, dedi kendi kendine. Heyhat yollar ağaran güneşle açılıyordu. Gitmek vaktidir, dönüşü olmayan bir yola sapmak vaktidir. Sürüyü kurtarmak vaktidir çoban kardeş. Gecenin bu vakti yalnızlık vaktidir. Hoşçakalları artık demenin vaktidir. Gecenin bu vakti, kopuşların vaktidir. Kendinden kaçmanın vaktidir. Gecenin bu vakti ayrılıkların vaktidir diye mırıldandı küçük kız gırtlağında kalan son ses kırıntısıyla ve karanlığı yırtarcasına güneşe doğru araba hareket etti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder