18 Ağustos 2014 Pazartesi

Dün, 19 Yılımı Gömdüm

Dün 19 yıllık köpeğimi kaybettim. Düşünüyorum da, ben aslında 19 yılımı onunla kaybettim. Babamı, çocukluğumu, gözyaşlarımı, yalnızlığımı, ilk aşkımın acısını, herşeyi paylaştığım ve bu paylaşımları içine hapsettiğim bir bedeni gömdüm dün...onunla beraber, tüm sevinçlerim gitti sanki. En zararsızca beni sevdiğini düşünüp altı kere ısırılarak, aslında kimsenin zararsız olmadığını bana öğreten yegane dostumu gömdüm. hıçkırarak ağladığımda bana ulumalarıyla karşılık veren, gözyaşlarımı ıslakçık diliyle silen biricik dostumu gömdüm. Melodicanın her tuşuna bastığımda benimle şarkı söyleyen küçüğümü gömdüm...doğru duydunuz, şarkı söylerdi benimle. Duymalıydınız. Yaşamalıydınız...

Yokluğuna alışıp, bizi tek başımıza bıraktığı evde onsuz kalmaya alışmak onun yavaş yavaş çöküşünü izlemek kadar kötü. Hiç bir kelimenin kar etmediği noktada başlıyor aslında ölüm. Yine birini sevme sebebimiz, ona yüklediklerimiz oluveriyor. Ben pamuğa, tüm çocukluğum, gençliğim ve erişkinliğimdeki yalnızlıklarımı yükledim. Pamuğa, çocukluğumun aşk acılarını yükledim. Pamuğa kırgınlıklarımı, kızgınlıklarımı öfkemi yükledim...Pamuk benim için sadakatin timsaliydi. Sevginin cisimleşmiş haliydi. O kadar sevilmeyi ve sevmeyi severdi ki...O benim için, gönül almaların ifadesiydi. Bir küserdi, gönlünü almak için inadının kırılmasını beklerdiniz. O zamanlar pamuktan öğrendim, insan da en çok sevdiğine küsüyor aslında. Pamuk da en çok anneme küserdi...

15 Ağustos 2014 Cuma

Koca Bedenler İçindeki Ufaklıklar

Merhabalar. Bugün daha iyi misiniz? öylesiniz hiç mırın kırın etmeyin. Daha iyi olacaksınız. Dediğim gibi, kimsenin yokluğu kimsede boşluk açmaz, bunu unutmayın. Bıraktığın boşluğu dolduramıyorum diye bir geyiğin miladı doldu. Üzgünüm ama bunlar gerçekler.

Herkes içinde bir boşlukla büyür. Bunun adı bazen şevkat, bazen ilgi olur. Hatta bunun adı, bazen baba, bazen abi, bazen de annedir. Evet doğru okudunuz. Hayatınızın en önemli parçası, içinizde koskocaman bir boşluk açabilir. İşte bu boşluğu ve bundan daha önemsiz diğer boşlukları bir insanın doldurması mümkün değildir. Egomla bu konuda hala bir fikir birliğine varmış değiliz. O, illa bir erkeğin şevkati diyor ve şevkat görme potansiyeli olan erkeğe vantuz gibi yapışma dürtmeleriyle beni boğuyor. Halbuki önemli olan, bu aşamada eksikliği keşfetmek. Benim eksikliklerim ve arayışlarım birine yaklaşmama sebep oluyor. Bu bana özel değil, bu herkes için böyle maalesef. O yüzden seçtiğiniz insanlardaki ortak özellikleri listeleyip, kesişim kümelerine göz attığınızda, o kümedeki her özelliğin sizin içinizdeki boşluğu dolduran davranışlar olduğunu göreceksiniz. Şevkatli bir bakış, kıskançlık, sizi koruma ve kollama iç güdüsü v.b...Bu örnekler çoğaltılabilir. Ancak bir şey kesin ki, sizi tamamlayacak olan yine SİZsiniz!

O halde, kendinizi mutlu edecek ne varsa kafanızda listeleyin ve sırayla gerçekleştirmeye çalışın. Önce ufak şeylerle başlayın. Mesela iş yerinize rengarenk çiçekler alın. Her gün onları izleyerek işe başlayın. Bilgisayarınızdaki masaüstünüze şahane ve içinizi açacak rengarenk bir resim yerleştirin. Her mola verdiğinizde o resmi izleyin. İşe yarıyor güvenin ;) Bunun gibi yapabileceğiniz onlarca ufak şeyi listeleyin. Hayata bağlanmak için daha fazlasına ihtiyacınız yok inanın. O boşluğunuzun başladığı zamanlardaki çocukluğunuza dokunun. Onu mutlu edin. Siz onu mutlu ettikçe, o, içinizdeki gözenekleri kapatmaya başlayacak. Bir süre sonra, artık herşeyi kendinizde bulduğunuzu ve aslında kimseye "İHTİYACINIZ" olmadığını hissedeceksiniz. Bundan sonra ancak özgür kalabilirsiniz. Unutmayın, ancak özgür iradeye sahip insanlar "GERÇEKTEN" "mutlu olurlar. Çünkü, arayışları bitmiş, tamamlanmışlardır. Her yenilikte büyümeye başlarlar. İçinizdeki çocuk sizi bekliyor. Sizi izliyor. O, egonuz...onunla ilgilenin. Her ağladığında ve mızmızlık ettiğinde onun kafasını okşayın. Onu ancak, sevgi göstererek yola getirebilirsiniz. Yola gelmiş ve orta yolu bulduğunuz bir "EGO" bence her eve lazım ;) Egolarımızdan sıyrılmak da neymiş ;)


14 Ağustos 2014 Perşembe

Terkedilmek, Soğuk Suya Girmek Gibidir. Üşütür Ama Ayıltır!

Soğuyan gecenin kollarında, sımsıcak gündüze uyanmak için geçen her dakikayı saymak gibiydi ümit etmek. En kötüsü neyi beklediğini bilmemek aslında. Cisimleştirmemek lazım. Bir insan haline getirmemeli beklediğini. İnsan aslında, karşısındakinde bulduğunu sandığı ve yine buna paralel onun gidişiyle yitirdiğini sandığı duyguyu özlüyor. Mesela, çok kendine güvenen, kültürlü, efendi görünen biri varsa karşınızda ve sizi büyülediyse yeniden düşünün. Bir insana bağlanmak öyle kolay birşey değil. Belli ki içinizdeki bir boşluğa seslendi bu şahıs. Siz de o boşlukta meydana gelen titreşimi, boşluğun dolduğu şeklinde yorumladınız. TAK TAK TAK...kötü bir haberim var. O boşluk hiç dolmadı. Siz olmadan, egocuğunuzla barışmadan o boşluk dolmayacak. Hala birinin o boşluğu doldurmasını bekliyorsanız şayet, bir kötü haber daha, hatta en vahimi: "O BOŞLUK SİZSİNİZ"!

Kabuğunuzdan çıkın ve ayakta kalın! Sizin için gözyaşı falan dökmüyor. Kendinizi kandırmayı bırakın! Emin olun, istisnalar haricinde en kötü gününde akşam yemeğini yedikten sonra midesindeki gazı geyirerek çıkaran, poposunun arasına giren şortunu eliyle çeken, kumandayı eline alıp televizyon karşısına geçen ve bulduğu bir maçı izlerken whatsappta kankaları ya da daha kötüsü çokça saf salak kızla yazışıp vakit öldüren biri var karşınızda. Hatta kızların yaptığı salak esprilere kahkaha atan, dahası konuşmaya bir arkadaşını daha davet edip, "abi kızın muhabbeti çok iyi lan muhahaha" şeklinde tepkilerle gecesini geçiren biri var karşınızda. Böyle düşünün. Hatta en kötü günü bu. Daha iyisini dimağınıza sığdığınca hayal edin ;)

Parantez açıp içinizi baymak istemedim. Yeni bir paragraf açtım. Bu en kötü senaryoydu. Ayakta kalmak için ihtiyaç duyacağınız senaryo. Çünkü karşı çerçevede olayın bu şekilde yaşanıp yaşanmadığından asla emin olamayacaksınız. Onun için siz üzülüp, whatsapptaki son giriş saatini kontrol ederken, onun gününü gün etme ihtimaline inat vazgeçmelisiniz ondan! Evet VAZGEÇİN artık. O gitti...Kabul edin. O, GİTTİ... 

Evet ayağa kalkın lütfen!!!sizi devirip gitmesi yeterince adice değil mi sizce??? Daha ne kadar büyük bir tokat yemeyi hayal ediyorsunuz! Yalnızsınız, terkedilmişsiniz. Egonuza kulak verin bakın size ne diyor: "HADİ CANO KUAFÖRE;)

9 Ağustos 2014 Cumartesi

Aslında O Yol Vermedi Ama Yine de Teşekkür Ettim...

Kapkaranlık bir gecenin ortasında, karanlık geceye kucağını açmış geniş bir caddede yapayalnızdım. Sorsanız evime gidiyordum. Halbuki kilometrelerce uzaktım yuvama...Verebileceğin on tane sevgiden birine razıydım sevgili. Sense, yoksun bıraktın beni kendinden. En sonunda, ben de kendimi geri aldım senden ve işte benle kendim yapayalnızım karanlık bir caddenin, yaya geçidi olmayan kaldırım kenarında.

Bilir misin, benim en büyük arazım şevkatti hep...Çocukluğumda bulamadığım, bulamadıkça daha çok aradığım, aradıkça daha çok bulamadığım bir kısırdöngüye bağlamış bir arayışımdı benim, "şevkat"...sende bulduğumu sandığımdı...ilk elimi tuttuğunda, ilk defa gözlerin gözlerimden yüreğime indiğinde...

Şimdi artık ne arayışım kaldı, ne kayıplarım. Vazgeçtim gerçekten. Kendime öylesine döndüm ki, sevgiyi aramaktan vazgeçtim. Aradığında, bulamıyormuşsun sevgili. Bulduğun şey de sevgi sandığın zoraki saçmalamalar oluyormuş. Ben koskocaman bir saçmalığımın içinde, kendi ayağıma prangayı bağlayıp anahtarı eline vermişim. Senin beni terkedeğini nerden bilebilirdim...Gitmeden pranganın kilidini bile vermeyi unutacağını nereden bilirdim. Tutsak kaldım kendimde. Kendime, benliğime tutsak kaldım. Bu işin en nefesimi kesen kısmı, kendime tutsak kaldıkça, sana yakınlaştım. Sana yakınlaştıkça, kendime yakınlaştım...seni unutmaya çalışırken, kendimi çok sevdim ben...Senden vazgeçmeye çalışırken, kendime aşık oldum.

Artık bencil olmayı tercih ediyorum. Bencil, egoist, narsist...Hiç de kötü tabirler değilmiş bu tabirler. Çok kötü şeylermiş gibi öğretildi bize. Halbuki yaşamak için önce bencil olmak gerekliymiş. Kendini sevmek için egoist olabilmeliymişsin. En önemlisi, başkalarının seni küçük görmesi için en büyük zırhın narsistliğinmiş. Tabii burda gerçek anlamda bir narsizmden bahsetmiyoruz :) egoizm ile bencilliğin ve öz güvenin karışımı bir yemek tarifi gibi kastettiğim narsizm :-) Kısacası sevgili, sen gittiğinden beri çok değiştim ben. Artık sana verebileceğim çok kocaman bir sevgim, ama bunu vermek için epey naz yapacak bir yüreğim var benim.

Kısacası, seni sevmem için, önce beni seveceksin sevgili. Sana aşık olmamı istiyorsan, önce deli gibi aşık olacaksın bana ;-)
                                           Terkedilen dertli kadın v.03
              (Hayal ürünüdür. Empatik beyin ürünüdür)

5 Ağustos 2014 Salı

Beni Götür Buralardan Yüreğim

Hayata dönmek istiyorum. Bir yerden tutunuyorum umutlarıma ama olmuyor. Canım o kadar acımış ki, gözyaşlarım yetmez diye başlayamıyorum ağlamaya. gözümün yaşını gırtlağımda eritiyorum. Tükenmeden yürümeye devam etmeye çalışıyorum son gaz. Ne kadar başarılı olacağım konusunda önümü görebileceğim hiç bir veri yok elimde. Sadece hep yek atıp duruyorum, geçen zamanın karşısında. Ne zaman hapsolacam yalnızlığıma bilmiyorum. Beni en çok korkutan ihtimal bu. Bir yandan, bu hüznün içinde boğulurken bir yandan bana bu hüznü yaşatan insanı affedememek gibi ağır bir yükü omuzladım.


Şuanda gözyaşlarım sırasını savmış teyakkuzda bekliyor. Bense çıkmamaları için onları mutlu etmeye çalışıyorum adeta. Mutlu  olsunlar, mutlu mesut sakin sakin otursunlar işte. Bu höküreyerek ağlama isteği de ne canım aaa!!! Ayrıca ne için ağlıyorum ki...yok hayır köpek gibi davranılmak mı hoş yani...ne için ağlıyorum...buldum!!!özlüyorum...ama biliyorum ki dünyalar kadar özlesem de bir daha yüzünü görmeme ihtimalini arkama alarak sırtımı döndüm bu sefer. Kim aramış, neden aramış, ne zaman aramış umrumda değil. Olamıyor maalesef. Zaten hayatımda artık yok ve o yokmuş gibi devam ediyorum, hep de öyle olacak. İçim uğradığım haksızlığa kan ağlasa da bu gücü nerden mi buluyorum...EGOM sağolsun...ilk kez ara ara özle özle baskılarını kendinde sakladı. Beni anladı galiba. Ben de onu anladığım için umutlarımı yok ettim. Şimdi gelişine vole vuruyorum hayata...güzel bir orta gelirse rövöşata bile çekerim kim bilir ;)
                                           Terkedilen dertli kadın v.02
             (Hayal ürünüdür. Empatik beyin ürünüdür)

4 Ağustos 2014 Pazartesi

Bir Teselli At Cebime

İki dakika sus işte! Nedir bu milletin üzüntüsünü gidermeye çalışma isteği!!! Hayır sana ne milletin üzüntüsünden ya, sen bir dön kendine baksana! Bu anaçlık nereden kodlandı sana bilmiyorum ama artık bırak beni de kendi hayatımı yaşayayım egocum! Devamlı insanların zor günlerinde ellerinden tutmak gibi bir şeye itiyorsun beni ve inan bu benim girdabım oluyor farkında değilsin...Anlıyorum, sevdiğin insanları yalnız bırakmak istemiyorsun, çünkü daha bebecikken en sevdiğimiz tarafından yalnız bırakıldık. Şimdi bunun acısını çıkartırcasına sevdiğin, değer verdiğin kim varsa onu, boğulmasın diye illa yüzdürmeye çalışıyorsun!!!Anlamadın mı hala, herkes kendi denizinde boğulacak egocum...Boğulmadan ölmeyecek ve ölmeden yeniden doğamayacak. Her insan, yeniden doğduğu zaman anlıyor bir şeylerin kıymetini...

Sessiz sessiz tırmaladın beynimi bu gece. Aman konuş, aman destek ol...yok anacım, tüm kalplerden çekiliyorum artık. Bencil olmayı tercih ediyorum evet. Eğer insanlar tercihleriyle yaşıyor ve mutlu oluyorsa, bencil olmayı ve mutlu olmayı seçiyorum...Bunun önünde kim olursa yıkıp geçmeye razıyım ama anladım ki ben tek başıma ölüme gidiyorum. Sen de anla bunu. Anla ve beni, insanları anlamaya çalışmam için zorlama. İnsanları teskin etmeye çalışmam için beni dürtükleme. Sessiz kalayım, umurumda olmasın hiçbir şey. Bir de böyle deneyelim. En büyük kazığımızı, en çok destek olduğumuz, hatta yoktan birşeyler haline getirdiğimiz insanlar tarafından yemedik mi???

O zaman ne yapıyoruz egocum. Artık kendi halimizde, her şeyden kendimizi soyutlarcasına, sadece ama sadece ve yapabiliyorsak  'gerçekten' BENCİL olmaya çalışacağız. Çünkü, bir şeyleri biz istediğimiz için yaparsak, geriye dönüp baktığımızda ne birinin bize minnet borcu olur, ne de yaptığımızı iyilik olarak gördüğümüz için karşılığını sevgi ve şevkat olarak almayı bekleriz. İşte bugünü de milat say egocum...Bugün senin benimle en zıtlaştığın hususlardan birini yaşadığımız gündü. Artık gün bitti, gece bitmek üzere ve vardığımız muhteşem mutabakat ile sabahı bekliyorum heyecanla. Yarın dünden güzel olacak biliyorum :)

3 Ağustos 2014 Pazar

Gözümün Nuru

Gözyaşları sığınağıdır bir insanın...Kalbinin irinlerini akıtır insan ağlayarak. Bu kadar canım yanar mıydı seneler sonra bilmiyorum ama kendimle mutlu olmayı öğrendiğim için çok şanslıyım onu biliyorum. Hiç bir güç tek başıma tatile çıkmamı sağlayamazdı yoksa. Ya da hiçbir güç, hiçbir şey için geç değildir diye fısıldamazdı kulağıma. Evet sırada sirtaki kursum ve yoga derslerim var. Henüz randevu almadım ama tıpkı izmir maceram gibi yarın o işi de halletmeyi düşünüyorum. Bir yerden tutunmak lazım hayata. Nereden olduğu önemli değil. Yeter ki kırıklarınız olmasın tutunduğunuz yer.

Yine bi gitmek fikri var içimde hadi hayırlısı diyorum. Kafamda Mardin var şimdilik ama egom yine kafayı yedi ve beni İstanbul'da tutmak için her türlü kötü senaryoyu iki dakkada yazdı bitirdi. Tenhada tecavüze bile uğradım onun kötü senaryolarının içinde. Hayır egocum. Ben kadere inanıyorum. Eğer kaderimde senin saydığın kadar iğrenç olmasa da, iğrenç senaryolar yaşamak varsa şayet, bunu İstanbul'da pek tabii yaşayabilirim bence. Hadi hadi kandırma beni, kurban bayramında yokum ben ;)

Kararımı ağustos sonunda verip, kendisiyle paylaşacağım. Şimdilik askıda beklesin. AAA birazcık ben birşeyleri askıda bekleteyim değil mi:) Yalnız gözyaşından girip, Mardin'den çıkmak tam şuanda içinde bulunduğum ruh durumuna uygun bir davranıştı gerçekten :) Demek ki buradan ne anlıyoruz? Beni Mardine gitme fikrine iten tıpkı İzmir'e gitme fikrine iten sebep gibi yine gözyaşlarımmış. Bak bak biraz düşününce, her tavrın altında yatan sebep çıkıyor derinlerden bir yerden.

Gözyaşlarının ne kadar etkili olduğunu gördünüz mü...Giderken üzerinizdeki tüm ağırlığı alır gözyaşlarınız. Yüreğinizi bağlayan tüm düğümleri çözer sizi terkederken. Aslında sizi bırakıp  giderken, sonrasında huzur hissettiğiniz sahip olduğunuz tek şeydir gözyaşlarınız. O zaman bir anektodla sonlandırıyorum yazımı. Gözyaşlarınıza sahip çıkın...Onlar sizin en rahatlatıcı dostlarınızdır ve size tek zararı kalıcı olmayan gözaltı torbalarınızdır...