Uzun süre sessiz kaldılar. Biri, alamadığı sevgiden diğeri veremediği ilgiden muzdarip çığlık çığlığa bakışıyorlardı. Geçmiş buz gibi bir kütle halinde ayaklarının altında dolaşıyordu. Verilecek hesap çok, hesabı tutacak el yoktu...kızın sessiz haykırışları adama ulaştı. Adam sessizce burnunun yanından akan gözyaşını sildi elinin tersiyle. Çaresizlik koltuklardan birine oturmuş, kollarını bağlamış ikisini izliyordu. Bu adam benim babam dedi kız...benim babam...bir babayla kızı arasında böylesine geniş bir boşluk olabilir miydi...bir baba bu kadar uzak olabilir miydi yavrusunun yaralarına...bir baba bu kadar yalnızken, bu kadar kalabalık olabilir miydi...Şimdi karşısında ağlayan adam, hayatını ondan çalan adamdı. Babasıydı...geçmişine ağlayan, geleceğini kurmaya cesaret edemeyen ve kızının yardım çığlıklarına utanarak sessiz kalan bir babaydı o.
O küçücükken, çıkıp gitmişti o kapıdan. Aklına gelmemişti hiç, onsuz darmaduman olacak hayatları geride bıraktığı. Kurtulmak istiyordu sadece. Kuramadığı hayattan, hiç ettiği hayallerden. Huzursuzluktan, kurtulmak istiyordu. Geride bıraktığı kızının içine akıttığı gözyaşlarını görmeyi reddederek yaşadı yarım yamalak aşklarını. Çünkü kızı ne zaman arasa, telefonunu açıyor, yine hasretle konuşuyordu onunla. Kızı için çabalamasına gerek yoktu. Kendisini terk etmediğine emindi yavrusunun. Küçük kızını terkettiğinin farkında olmadan, terkedilmediğine emin olarak içi rahat yaşadı...
Bir kız, babası gittiğinde ölür. Babası gittiğinde, hayalleri, umudu, güveni, cesareti ölür. Bir kız, babası gittiğinde özgürlüğünü birine teslim etmek ister. Babasız bir kız, hep yorgundur aslında. Dinlenebileceği bir liman arar. Sakin sessiz, kendinden emin, mağrur ve koruyucu bir liman arar. Bir kızın ilk aşkıdır babası. İlk erkeğidir. Hayatındaki ilk kadının erkeğidir o. İşte bir kız bu erkeği kaybettiğinde, hayatındaki tüm erkekleri kaybeder aslında. Tüm erkeklerden uzak kalmak ister. Çünkü, erkekler acımasızdır. Erkekler terkeder. Erkekler bencildir. Ona dikte edilen bu kalıplarla büyüyen minik kız, tüm kalkanlarını çıkarıp girdiği o evin ıssız bir köşesinde babasına yalvarıyordu. Onu yeniden kazanmak umudu olmaksızın bir insana yalvarmak ne kadar acı verirse, o kadar acı çekiyordu kız. Bir kız babam ol diye babasına yalvarıyorsa eğer, artık yaşamak için çok az sebebi vardır. Son umudunu harcıyordur.
Birbirlerine sarılamadılar. Babası ağlamaya başlamıştı. Çaresizce tüm hatalarını, yaşadığı hayata yüklüyordu. Ağladıkça, akıtamadığı nefretini döküyordu ortaya. Kimden nefret edeceğini şaşırmış bu adamın karşısında küçücük kaldı kız. Aslında kendisinden bu kadar nefret eden bir adamdan sevgi dilenmek intihardı. Çünkü bu adam sadece kendinden nefret ettiğini hatırladığı zamana kadar gösterecekti sevgisini. Sonra yine terkedecekti. Yine gidecekti. Çaresizce yalvarmayı bıraktı. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Kendisine sabırla alfabedeki "Ğ" harfini öğreten babası artık hiç olmayacaktı. Abisinin hışmından onu koruyan, tek bir kişinin kötü şey söylemesine izin vermeyen, onu haksız yere suçlayıp kendisine şikayet ettiklerinde "benim kızım öyle şey yapmaz. Haydi evinize gidin" diyerek kızını sonsuz inancıyla koruyan o adam hiç olmayacaktı artık. Suskunluğu, binlerce soru işaretini taşıyordu. Her bir soru işareti, kaybettiği her bir yılı temsil ediyordu.
Eve gitmeye karar verdi. Babasının yokluğunda onu büyüten ve tüm hayatını ona adayan kadına gitmek, ona sarılmak istedi. Sessizce çıktılar evden. Birbirlerinden uzaklardı. Konuşacaklarına, bundan sonra irtibat halinde olacaklarına dair birbirlerine verdikleri vaatlerin saçmalığının farkındaydı ikisi de...otobüs durağına geldiler. Otobüs durakları böyle buruktur işte. Hep bir ayrılık vardır o duraklarda. Hep bir bekleyiş, hep bir sabırsızlık. Babası sarıldı kızına, eline tutuşturduğu parayı kendi gözlerinden sakladı adeta. Darmaduman ettiği hayatından, dağıttığı servetinden sonra geriye kalan son parasıydı. Utanarak kendisinden parayı alan elleri sardı boynuna...
Ah o baba kokusu, hiç bir erkekte olmayan bir kokuydu. Hiç bir kimsede koklayamadığı o kokuyu derin derin içine çekti. Onu birdaha göremeyeceğini bilemeden ama sanki son kez gördüğünü hissetmiş gibi derin derin kokladı babasının gıdısını...hasretle, özlemle, aşkla...otobüs hareket ettiğinde, gözden kayboluncaya kadar el salladı babasına. Kocaman devine el salladı. birdaha o kocaman bedeni hiç göremeyeceğini bilemeden, o beden gözden kayboluncaya kadar el salladı...Ve gözden kayboldu babası, yerini hiç doldurulmayacak koskocaman bir boşluğa bırakarak...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder