2 Eylül 2014 Salı

Bak Bir Varmış Bir Yokmuş...

Çok fazla bilinmezlik vardı aslında. Ben onu sevmiştim. O da beni bir ara sevmiştir belki...Bu kadar çok bilinmezliğin arasında kendimi bulmam bir şans oldu. Kuytu bir köşede ağlayan, yumruklarını sıkmış hıçkıran minik bir kız çocuğu gördüm. Oyuna almamışlardı onu. Arkadaşı yoktu. Yapayalnızdı. Kucağıma aldım. Sımsıcak gözyaşlarını çekinmeden döktü boynuma. Yüzünü gizlerken aslında hiç konuşmak istemediğini anlıyordum. Kafası boynuma gömük histerik hıçkırıklarla bir süre dinledim onu. Sonra hıçkırıkları dindi...Arada içini çekiyordu. Gözyaşları da tükendi. Yüzüme bakamıyordu ama boynumdan ayırmıştı kafasını. Sapsarı, bukle bukle saçlarını öptüm. alnının sıcaklığını hissederek içime çektim kokusunu. Bilerek yüzünü kaçırıyordu benden. Kafasını nereye sokacağını şaşırmıştı. Zorlamadım ben de, göğsüme kapakladım minik suratını. Minnettarlığını kalan hıçkırıklarıyla gösterdi. Saklanmaya ve yok olmaya o kadar ihtiyacı vardı ki...Bu kadar minik bir bedenin, henüz var olmayı  bile öğrenememiş bir ruhun yok olmak istemesi ne büyük acıydı...Ellerini tuttum. tırnaklarının arası kirlenmişti. Kendi tırnaklarımla temizledim tırnaklarını. Bacaklarını tutup kucağıma çekip sarılmak istedim. Dizi kanıyordu. Ne olduğunu soramadım. Aslında buluştuğumuzdan beri hiç konuşmadık onunla. O ağlıyordu, ben dinliyordum sadece. Farkında değildim benden akan gözyaşlarımın.
O kadar sevgiye aç, o kadar kabul edilmeye muhtaçtı ki. İnsanların onu olduğu gibi sevip motive etmesine o kadar ihtiyacı vardı ki. Ailesindeki diğer çocuklar ve abileri tarafından hep, reddedilen, istenmeyen, oyunlarda saf dışı bırakılan bu kız çocuğu, ailesinin ona verdiği bu muhteşem mirası çoğaltarak kocaman oldu. Her seferinde çığ gibi büyüyen bu açlıklar, o kız kocaman olduğunda önüne düştü ve herşeyi yıkıp geçti. Bu, öyle bir yıkım oldu ki, artık yeni bir yıkım olmayacağının garantisi yoktu onun hayatında...Geçmişi gölge gibi takip ediyordu onu...çocukluğunun hıçkırıklarla dolu gecelerinde yatağının içine kendini hapsederek ölmeyi arzulaması, büyüdüğünde hiç var olmamak isteğini günden güne pekiştirdi...

Ben, yalnız çıktığım yollarda kendimle geri dönüyorum artık. Sessiz tünellerde arkamdan gelen küçük bir kızın top sektirdiğini duyar gibi oluyorum. Kaybettiğim minik bir kızın, onu bulmam için çıkardığı sesleri dinliyorum. yüzü hala bana bakmamış olsa da, hala gözü gözüme değmemiş olsa da bu minik kızın; artık benimle biliyorum. Artık onu mutlu etmem için, istemeyi öğrendi. Ben de her geçen gün onu biraz daha  mutlu etmeye çalışıyorum. Bir gün kafasını çevirip, bana bakıp gülümsediği günü göreceğime inancım sonsuz. Çünkü biliyorum, o gülümsediğinde herşey düzelecek.
                                         


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder