28 Kasım 2014 Cuma

Soğuktur aşk. En az başarısız bir intikam kadar...

Gökyüzü ağladı. Güneş buz gibi oldu titredi. Rüzgar öfkeyle savurdu önüne geleni. Yağmur hissizleşti, rüzgarın öfkesiyle oradan oraya savruldu. Yarı çıplak bedenini örtemeyen giysilerine küfür savurdu kadın. Yağmurdan ıslandıkça üzerine yapışan ve sakladığı her mahremini, her sırrını ortaya çıkaran yağmura sövdü. Isıtmayan ama parlaklığıyla gözlerini kamaştırıp hain rüzgarın savurduğu eteğini toparlamaya fırsat vermeyen güneşe lanet yağdırdı. Yürürken attığı her adım daha meşakkatliydi artık. Aptalı oynamaktan yorulmuş mimiklerini serbest bıraktı. Gözyaşları bendi yıkılmış baraj gibi akıyordu renkli gözlerinden. Gözlerinin de rengi kalmamıştı ya hani...

Aldatılmıştı kadın. En kıymet verdiği, tüm masumiyetini avuçlarına bıraktığı erkeği tarafından aldatılmıştı. Düğün günlerini hatırladı. O kadar masumdu ki o gün. Bembeyaz gelinliğinin içinde ay parçası gibiydi. O gün sevdiği adamın oldu. Geleneklerinden sıyrılmak istememişti hiç. Evlendiği insanı bu şekilde onure edeceğini düşünüyordu. Böyle öğretilmişti ona. Masumiyet kavramı böyle şekillenmişti onun zihninde. Masumiyetini, belindeki kırmızı kurdeleyi çıkaran adama teslim etti. Hayatı bu adamdı artık. Onsuz nefes almak haramdı ona. Onsuz hiç nefes alamadı. Onun kokusu olmadan ağlayışı durmadı. Kokusu hala burnundaydı ama ağlayışı durmuyordu bu sefer. Hıçkırmalarını susturamıyordu. Kıymetlisi ondan geçmişti artık. Başka bir ten, başka bir kokunun peşine düşmüştü. Dünyada sevdiği erkeğin kokusundan ziyade koku yoktu onun için ama kendi kokusu o kadar da vazgeçilmez değilmiş meğerse...bilemedi...

"...Bir gecelikti. Onu sadece fiziksel olarak istedim. hiçbir şey hissetmedim inan..."

İnanmış gibi yaptı bir süre. Zaman geçtikçe, unutmak yerine daha da alevlendi içindeki ateş. Erkeğinin her gözlerine baktığında başka bir kadının dokunuşunu gördü. O, her konuştuğunda o dudaklara dokunan eller geldi gözünün önüne. Yapamadı. Gözleri geçmişe kilitli, arkasını döndü yatakta. Eşi uyuduğunda kalktı. Tiz bir horlama geliyordu yanındaki yastıktan. Tiksindi...

"...Ben bunca zaman nasıl uyudum bu horlamayla ?! ...Ayakları kokuyor!...Yıkanmadı mı bu adam yatarken ya!...Bir insan yatağın içinde ter mi kokar?!..."

Gırtlağındaki kasılmayla yataktan kalktı. Öğürmesi geçene kadar banyoda oyalandı. Aynada kendine baktı. Kaşlarını inceledi. Gözlerine dokundu. Burnunun yandan görünüşüne baktı.

"...Deli miyim ben?! Benden güzel olmasa neden onu tercih etsin ki?! Belli ki bende bulamadığı ama söylemeye de çekindiği şeyleri buldu onda. Ahlaksız!...Söyleseydi keşke. Ben bir yolunu bulurdum..."

Dünden yapmış olduğu plana istinaden hazırladığı kıyafetlerini lavabonun altındaki dolaptan çıkarıp giydi. Dantelli siyah jartiyerini düzeltti. Eteği, jartiyerinin tam başladığı yerde bitiyordu. Üzeerinde göbeği açık bir starplez bluz vardı. Makyajını da tamamladıktan sonra, istediği oranda aşifte olmuştu artık. Arabanın anahtarını alıp dairenin kapısını usulca kapattı. Üzerinde, yüreğindeki yangını kamufle edercesine, tanınmamak için giydiği siyah uzun paltosu vardı. Gözlüğünü taktı. Artık hazırdı.

Arabayı ne kadar amaçsızca sürdüğünü, yanından geçen kamyonun kulak patlatan kornasını duyduğunda farketti. Nereye gidecekti ki! Keşke önceden bir araştırsaydı. Arabayı kenara çekti. Planına iştirak edecek kişi kim olmalıydı? Ona asılan ama hiç yüz vermediği çevresinde dolaşan arkadaş bozuntularını düşündü ama hepsi evliydi. Aklına, bir ara arkadaşlarıyla türkü barlardan birine gittiği gün geldi. Henüz evlenmemişti. Üç kız, girdikleri barda vur patlasın çal oynasın, kah gözyaşı, kah kahkaha atma modunda eğlenirken etraftaki erkeklerin rahatsız edici tavırlarını farkedip alel acele oradan ayrılmışlardı. O erkeklerin yanlarında da, şuan üzerindeki giysilere benzer kıyafetler giymiş kadınlar oturuyordu. Evet. Nereye gideceğine karar vermişti. Kontağı çalıştırdı. Araba hareket ederken, radyoda Tanju Okan'ın kadınım parçası çalıyordu. Bu şarkı, erkeğinin en sevdiği şarkıydı. Ağlamamalıydı...Ağlarsa makyajı akardı...

"...Ben içki içmem. Ama içki içmediğimi söylersem inandırıcı olmam..."

Bara girdiğinde garsonlar yiyip bitirircesine bakışlarla karşıladılar onu. Kuytu bir köşeye oturabileceğini söylediler. Rakı söyledi...

İlk dubleyi çarşamba türküsüyle bitirdi. İkinci kadehi ise değmen benim gamlı yaslı gönlüme türküsünü mırıldanırken devirdi. Etrafta renkler birbirine karışmıştı. Tam sıradaki türküye iştirak edecekti ki yanında bir adam oturdu. Övgülerle ona yanaşmaya çalışırken, kaba elleriyle beline sarılmıştı. O an irkildi. ve saniyeler süren bir zaman aralığında aklı yerine geldi. Sonra yine karanlık...

Günün ilk ışıkları sapsarı renkli odanın içindeki tüm toz zerreciklerini ifşa ederken gözlerini açtı. Bir horlama sesiyle irkildi. Çırılçıplaktı. Sağından gelen bir nefes sesiyle titredi. Erkeği değildi nefes alan. Bir öğürmeyle banyoya koştu. Barda belini tutan adam, boylu boyunca yatıyordu yanında. Buradan çıkmalıydı. Kendine gelip, suya dalmışçasına nefesini tutup, hemen buradan çıkmalıydı. Odaya girdi. kıyafetlerini toparladı. Ayakkabılarını giyecek zamanı yoktu. Eline alıp parmak uçlarına basarak evden ayrıldı. Elleri titremeye, başı dönmeye başlamıştı. Gözlüğünü bulamadı. Nasıl gizleyecekti şimdi günahını!...

Dün geceyi düşünürken daha da fazla titredi oturduğu bankta. Gidecek hiçbir yeri, bunu anlatacağı hiçbir arkadaşı yoktu. Hıçkırıkları biraz azaldığında taksiye bindi. Evine gidecekti. Günahının bedeliyle yüzleşecekti. Yuvasına vardığında kapıyı aralık buldu. İçeriden ses gelmiyordu. Yatak odasına gitti. Garip bir parfüm kokusu vardı. Alışık olmadığı bir koku...

"Bunların hepsi şaka...Sadece ctrl F tuşuyla onu bulmak istiyorum..."

Eşine bugün için işe çok erken gitmesi gerektiğini ve çok geç döneceğini söylemişti. Sadece buydu. Peki bu parfüm kokusu neydi?!

Yastığının üzerindeki pempemsi lekeyi görüp kokladı. Allık kokusunu içine çekti. Tüm yaşanmış olma ihtimali olan anıları koklarcasına kokladı yastığı. Onun yastığıydı. Kendi yastığında başka bir kadının allığının kokusunu iyice duyumsadı. Duyumsadığından emin olmayıp, yeniden yeniden ve yeniden kokladı. Sakince yastığı yerine bıraktı. Banyoya gitti. Aynada darmaduman olmuş suratına baktı. Yırtılmış kıyafetlerini yavaşça üzerinden sıyırıp duşa girdi. Üstündeki yabancı ter kokusundan arınmak için saatlerce keselendi. Bornozuyla salona geldiğinde, öğle vaktini geçmişti. Boş boş, oturduğu koltuğun karşısındaki pencereden dışarıya bakıyordu. Gözleri tek bir noktaya sabitlenmiş, nefesi tek bir çizgide sessizce oturuyordu. Ondan intikam almaktı amacı. İntikamı uğruna bedenini bir yabancıya satmıştı. Misafirlere ikram edilen purolardan birini yaktı. Yine ikram için evde bulundurdukları viski şişesinden bardağına viski doldurdu. Bir kaç saat öncesine kadar ne içki ne de sigara içen bir kadındı. Öldürdüğü günahsız kadın için içkisinden bir yudum aldı ve gömdüğü hayallerinin erkeği onuruna bir nefes çekti purosundan. Sonra kalktı ve yuvasının açık bırakılmış, kapısını sıkıca kapattı ve üzerine yeni giydiği bedeniyle ıssız evde yapayalnız kaldı.

18 Kasım 2014 Salı

Sonsuza kadar demek...Güzel şey...


Bir kadının dudağına dokunup yüreğine dokunamadıysanız kirletmişsinizdir o kadını. Şuursuzca
istismar etmişsinizdir bedenini. Bedeni istismar etmek illa işin içinde cinselliğin olması demek değil yani. Ona dokunduğunuz elleriniz sırlarınızla kirlenmişse, bu kiri onun tüm ruhuna bulaştırmışsınızdır.

“Bir seviyi anlamak bir yaşam harcamaktır. Harcayacaksın…”

Gerçekten kaç kişi bir seviyi anlamaya çalıştı? Gerçekten kaç kişi, sevildiğini hissettiğinde tatmin olan egosuyla ona acı çektirmektense, onu daha çok sevmeyi seçti? Kaç kişi “kaçan kovalanır” özdeyişiyle (!) kaçtı sevdiğinden. Bu yolla, kaçınız kovalanmayı bekledi…

Bir erkek acımasızmış, sevmezmiş, yok efendim, çok yüz verirsen gidermiş, kıskanırsan boğulurmuş. Böyle şeyler yok anam babam. Biz kendi yarattığımız kodların şekillendirdiği erkeklere yeniliyoruz. Çünkü, Türk kadını bu şekilde düşünerek büyütülüyor. Bu kod altında, erkek çocuğunu büyütüyor. Bu kodlamayla büyüyen erkek de, sanki çok kıskanıldığında ya da çok boğacak kadar ilgi gösterdiğinde hiçbir insan sıkılmazmış gibi, bunu erkekliğine yontarak eyvallah diyip çarpıyo kapıyı. Şimdi burda kurban kim? Aslında kurban erkek…

Oysa erkek de sever. Hem de çok sever. Sizi sevmeyenleri görerek umutsuzluğa kapılmayın. Sevdiğinde köpekler gibi sevmesini bilir. Sıkılgan oldukları doğrudur. Zira o kadar yalın bakarlar ki hayata, alengirli duygu durumları yorar kalplerini. Çünkü öyle büyütüldüler. Büyürken, kadın toplantılarında “erkekler mi hepsi aynı. Allah kökünü kurutsun bunların. Pislikler” ifadelerini duya duya, geliştirdikleri kodu karmaşık bir yazılıma dönüştürüp oluşturdukları veri tabanıyla yaşamaya başladılar. Topladıkları her veriyi, erkeği yeren konuşmaları yapan insanlar verdi onlara. Bu insanlar kadındı. Kadınca ve tek taraflı can acılarıyla haykırırken, ağızlarından çıkan harfin, onlarca hayata malolabileceğini düşünemediler. Çünkü o sırada, daha önce kodlanmış bir erkek tarafından terkedilmiş bayan, gözyaşlarının doldurduğu buğulu gözlerinden etrafta oynayan, sehpa aralarında gezen, koltuğa çıkmaya çalışan, kurabiye aşırmaya çalışan, küçük kıza kur yapmaya çalışan arkadaşlarının erkek çocuklarını göremedi…

“Ben ölseydim o belki ağlardı. Ama o ağlasaydı ben ölürdüm…”

Birinin gözyaşı sizi perişan edebilir. Bırakın üzmeyi, onun sizden sebep ağladığını bilmek sizin kendinizden vazgeçmenize sebep olabilir. Onun gözyaşları yer çekimine yenik düşerken, yer çekimini yok etmek istersiniz. Azabınız, kendinizi suçlamaktan öteye geçmiş, onun ağlarken çektiği acıya dönüşmüştür. Böyle erkekler var evet. Kim ne derse desin. Böyle erkekler var. Peki o zaman bu kodlanmaya ne oldu da, sıkıntıya gelmeyen erkek, birinin durmaksızın akan gözyaşına sebat edip, onun gözyaşını durdurabildi diyeceksiniz. Oysa gelişim insan sadece öldüğünde biter. Olgunlaşmak her yıl yeni sürümleriyle karşımıza çıkar. Önemli olan bu sürümleri kendi sisteminize yüklemeyi isteyip istememek…

İnsanoğlu geliştikçe, sevgiyi, aşkı ve özü bulur. Aşk, tensel temastan öteye geçer. İnsanoğlu geliştikçe, bütünlenmek ister. Geliştikçe daha da artar bu isteği. Bütünlenmek istenen insan ,aşkı ve sevgiyi bir bütün olarak ele alır. Egolarından ve tüm korkularından arınmıştır artık. Geçmişi geçmişte bırakabilmiş, tamamen geleceğine odaklanmıştır. Çok sevgi ve ilgi gördüğünde kaçmayı değil, karşılık vermeyi öğrenmiştir. İlişkinin yaşam savaşlarını çok önceden duyup önlem alabilir. İlişkiyi hayata döndürebilir.

Geçmişte ne yaşadığınız ve nasıl büyütüldüğünüzle ilgilenmiyor kimse. Herkes, sizin kendinizi ne kadar geliştirdiğinizle ilgileniyor. Hayat sizin. Mutluluktan ne anladığınıza ve bu hayatta mutluluk adına gerçekten ne istediğinize karar verdiğinizde mutlu olmayı başarabilirsiniz. Mutlu olun :)