30 Temmuz 2014 Çarşamba

Bir Devrimdir, Uzaklaşmak Ve Issızlaşmak

Kuzenimin annem için işlediği saat ilişiyor gözüme "Rabbim zulmetmez vardır bir bildiği" yazıyor üzerinde. Düşündürücü gerçekten, evet kendimize zulmeden biziz, ne kadar doğru. Egomuz değil, BİZİZ! 
Aslında İzmir'e vardığım gün, egomla haşır neşir oldum ben. Hep biraz yabancıydık birbirimize. Hep muhalefetti sanki bana. Ben ne desem, ne düşünsem aksini iddia eden, huysuz, geçimsiz birini taşıyordum içimde sanki. Kendimle baş başa kaldığım gece vakitlerinde, saatlerce sohbet ettik. Delice geliyor biliyorum. Bunu okurken bile, "amma kaçıkmış, şuraya bak kendiyle konuşuyor" diyeceksiniz. Ama o işler öyle değil gözüm. Deli olmak öyle kolay şey değil. Gerçekten değil. Hatta deli olmak çok akıllıca bir şey bence. Becerebilirsen şahane...Her şeyi deliliğe vur oh kebap vallahi!

Neyse, devam etmek gerekirse, hayatımın her günü, kendimle çelişerek geçti. Tek başıma, sadece kendimi ve üç beş parça eşyamı alıp gittiğim şehirde, kendimi ne kadar ihmal ettiğimi farkettim. Egoma ne kadar haksızlık ettiğimi farkettim. Hep dışlamışım onu. Ona gözyaşı dök, buna ağla, şuna üzül derken, benim için, benim gözyaşlarımı tutmak için yaptığı çırpınışları hep isyan sanmışım. İşime köstek oluyor, düşüncelerimi baskılıyor sanmışım. Halbuki beni girdaplardan çıkarmaya çalışıyormuş da haberim yokmuş!

Bulunduğum şu dakikada farkediyorum ki, o kısa yolculuğumdan sonra, biz egomla beraber hareket etmeye başlamışız artık. Mesela benim olacağını hissettiğim şeyleri, o da hissediyor artık. Çünkü acı çekmeyi göze alarak birşeyleri hissedeceğim ve hissettiklerimi aldığım bu risk doğrultusunda bekleyeceğim konusunda bir anlaşma yaptık kendisiyle... 

İzmir benim için bir kaçıştı. Artık şunu biliyorum ki daha nice kaçışlarım olacak bu şehirden, bu insanlardan...Meğer ne çok canım yanmış da, gerçekten gözyaşı dökmemişim ben...

Hayalkırıklıklarımla tanıştırdı beni egom...geçmişimle yüzleştirdi. Ne çok şeyde onu dinlemediğimden yakındı, balkonda oturup sütümü yudumladığım karanlık saatlerde. Evet, onu hiç dinlememişim ben. İnsanların söylediklerinden biraz sıyrılıp, o "iç sesim" denilen ama aslında "ego" olan sesi dinleseymişim biraz keşke. Duymanın yanında, dinleseymişim. Kısacası, o bana sitem etti, ben ona sitem ettim. İzmir dönüşümde, onun yine haklı çıktığını şaşkınlıkla izledim. Asla olmaz dediklerime yine olacak muhalefetinin gelmesinden ötürü çok sinirliydim ona. Sinirle yattım, çünkü olmayacaktı, hayalkırıklığına uğramayacaktım yeniden biliyordum...Sabah kalktığımda, yine büyük bir hayalkırıklığıyla başladım güne. Bavulumu topladım ve İstanbul'a doğru yola çıkmak üzere harekete geçtim...Bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı benim için. Hiçbir şey...Yine haklı çıkmıştı şerefsiz :)


29 Temmuz 2014 Salı

Egomla Başbaşa

Evet ilk defa çocukken tanıştım egomla. Öyle ortalarda dolanıp, evren, pozitif enerji, yaşam koçluğu, yok efendim egonuzu kontrol altına alın gibi geyikleri tutturabilecek bir insan olmadığım için mevzuya doğal bir giriş yapıyorum. 

Egomla ilk tanışmam altı yaşımdayken oldu. Başlarda, hayali bir arkadaş zannedip, beraber arkadaşlık edip evcilik oynadık. Adı Günerdi. Bir isim bile koymuştum :). Bu yüzden uzun süre kendimi şizofren gibi hissetmiştim. Oysa bundan yaklaşık 20 sene sonra gördüğüm terapilerden birinde, Güner'in benim iç sesim olduğunu, beni yönlendiren yaşam koçum olduğunu öğrendim. Vay be, doğuştan bir yaşam koçum vardı :). Tevekkeli, onu dinlediğim her anda sonrasında huzur duyduğum kararlar aldım...Yaşasın egocum :). 

İşte size, egomla ilk tanışmamı kısaca anlattım. Bundan sonra, hep ikimiz yazacağız. Böylece, siz de bu ikilemi kendi içinizde hissederek okuyacaksınız. Aslında sizin bir parçanızı yazıyor olacağım burada. Kimimiz, egosuyla henüz tanışmadığı için, hayatında çok şey kaçırmakta, kimisi egonun kötü bir şey olduğu kodlamasıyla büyüdüğü ve gelişimini tamamladığı için onu gizleyerek doğru kararlar vermeye çalışmakta...Ancak reddedemeyeceğimiz bir şey var ki, "Ego" yani benlik duygusu, nereye saklarsanız saklayın sizin içinizde bir yerde saklanıyor. Doğru yönlendirmediğiniz ve doğru iletişim kurmadığınız için, sizin kötülüğünüzü istiyor sanıyorsunuz. Çünkü bu zamana kadar hiç dinlememişsiniz onu. 

Oysa, ego, sizi koruyan parçanızdır. Sizin koruyucu ve sadık dostunuzdur. Sadece onunla doğru iletişim kurarak, hayatta beraber hareket etmeyi öğrenebilmek gerekiyor. Burada size aktarabileceğim şey, yıllar boyunca hayatın minik minik hediyeleri sebebiyle gördüğüm terapilerde öğrendiğim egomla iletişimim sonucunda onunla nasıl beraber hareket ettiğimiz olacaktır. Belki siz de, tam yanlış olduğunu düşündüğünüz ama emin olamadığınız bir şeyi yapmak üzereyken, içinizden gelen "bence yapma" veya "bence yap" fısıltısının aslında sizin benliğinizden başka bir şey olmadığını keşfettiğinizde, ve beni duy diye çığlık atan benliğinizin sesini duyduğunuzda başarılı ve doğru kararlar almaya başlayabilirsiniz. Denemeye değmez mi sizce?...


15 Temmuz 2014 Salı

Kendini Bulmak İçin Kaç!

Gitmeliydim!!!...Bu kocaman boşluktan kurtulmalı ve kaybettiğimi benliğimi bulmalıydım. Gideceğim yer, ne kadar ıssız ve sakin olursa, o kadar kendimi dinleyebilir ve o kadar kendi içimdeki yangının nereden çıktığını çözümleyebilirdim...Yanıyordum. Alev alev yanıyordum ve kimse bunu görmüyordu.

Öncelikle nereye gitmem gerektiğine karar vermem gerekiyordu ki bunu gün içindeki mesai saatlerimde az çok belirlemiştim ama şimdi emindim. İzmir'e gidecektim. Karşıma çıkan ilk otelden rezervasyonumu yaptırdım. Geceliğinin ne kadar olduğu, otelin özellikleri, otelin yeri umrumda değildi...uçak biletlerimi alma işlemim bir saat sürdü. Artık yolculuğa hazırdım. Gidiyordum. Arkamda kimi bıraktığımdan ya da bırakmadığımdan bile emin değildim. Zaten hiçbir şeyden emin değildim ben. Nasıl emin olabilirdim ki! kapkaranlık bir girdaba itilmiştim. Bir belirsizlik denizinde boğulmak üzereydim. Kaçıyordum işte! Herşeyden, herkesten kaçıyor, kendime koşuyordum!...


İçimin yangını her gün biraz daha artarken, bulmaya çalıştığım her kaçış yoluna sarılmıştım...falcılar, kitaplar, eğlenceler, müzik, yeni yeni insanlar...Ama bir insan kendinden kaçabilir miydi?...hayır...ben de kaçamadım işte. Kaçmaya çalıştığım her anda biraz daha tutsak oldum kendime. Egomun beni devamlı çimdirdiğini bugün farkettim. Git diyordu! Git...sadece Git!!!

İlk defa gözüm kapalı bir şekilde onu dinledim...sonu, sonuçları umrumda değildi. Aslında artık hiçbir şey umrumda değildi...Beni bu yola çıkartan da umursanmamak değil miydi...Artık yapabileceğim tek şey, kaybettiğim benliğimi, karanlık kuyudan çekip çıkarmak olacaktı. Bunun için ödemem gereken tüm bedelleri ödemeye hazırdım. Zira, benliğim olmadan daha fazla nefes alamıyordum ve insanların benliksiz bir insanın canını acıtmak konusunda daha kararlı olduklarının farkına varmam, bu kararı almamda birincil etken olmuştu...

Gidiyordum...dönmemeyi isteyerek, döneceğimi bilerek ama dönmeyecekmiş gibi kendimi bulmaya gidiyordum. Tek başıma ayakta durmayı öğrenmeye gidiyordum. Kendime yetebileceğimi keşfetmeye gidiyordum. Kendimi bulup, tamamlanmaya gidiyordum...