
Hafifçe esen bir rüzgar tüylerini ürpertti. O zamana kadar hiç bu kadar kimsesiz hissetmemişti kendini. Sevmişti evet. Çok sevmişti. Ömrünün kalan kısmını bir adama feda edecek kadar sevmişti. Feda da etti ya hani.
Yeni budanmış meşenin gölgesine oturdu. Gidecekti. Kaçmalıydı. Tan ağarmadan. Siyah iplik beyaz iplikten ayrılmadan gitmeliydi.
Yeni budanmış meşenin gölgesine oturdu. Gidecekti. Kaçmalıydı. Tan ağarmadan. Siyah iplik beyaz iplikten ayrılmadan gitmeliydi.
Bir insanın sınırları, o insanın çizdiği sınırlardı evet.
Sonradan yumuşayabilen, sonradan bozulabilen ama en başta çizdiği sınırlardı
evet. Ne kadar çirkinleşebilir, ne kadar saygısızlaşabilirdi bir insan? Kendi
arzuları, kendi istekleri doğrultusunda bencillikte ne kadar ileri gidebilirdi?
Karşındakinin yüreğinin bağlamasının akordunu bozmaya kıyabilir miydi?
Kıyar annem kıyar babam. Hem de öyle bir kıyar ki nefesin
boğazında kalmış ekmek parçası gibi yırtar gırtlağını.
-Nereye?
-Ağlama Allah aşkına,
çok zayıf görünüyorsun şuanda.
-Güçlüyüm demedim
ki?...
-Bu yüzden gidiyorum
işte. O kadar güçsüzsün ki tutunamıyorum sana.
-Neden?
-..........
Bazı sorular cevapsız olmaya mahkumdur. Gitmek isteyen nasıl bir bahane bulup gidiyorsa, kalmak
isteyenin de onlarca bahanesi olur kalmak için. Çığlıkların biter,
hıçkırıkların biter, gözyaşların bir inci tanesi gibi avuçlarında sonrakini
bekler. Öyle bağırır ki yüreğin, öyle bir haykırır ki gözlerin, en sevdiğini
mapushaneye uğurlarken demir kapının ardında kalan iki göz olursun. Yapayalnız,
savunmasız, çaresiz. Bir insanın sınırı buydu işte. Yüreğini açabildiği
sınırdı. Yüreğini aralayışıydı.
-Yapma. Gitme. Seni
çok sevdim. Kurbanın olayım ne istersen yapayım. Ama gitme…
-Hiç faydalı olmuyor
bu tavırların…
Bir an için dünyanın
dönmesi durdu. Yer sarsıldı, gök karardı. Kulağında sadece birkaç gün önceye
dair arda kalan sevgi sözcükleri yankılanıyordu. Arkasını dönen adam terinin
kokusunda uyuduğu adam mıydı? Arkasını dönüp giden adam leş gibi kafasının
kokusunu içine çekerek öptüğü adam mıydı? Kimdi bu adam?...
Her soru kendi içinde cevabını barındırır. Gerçek şuydu ki,
her tercih bir vazgeçişti ve neyden vazgeçtiğin seçtiklerin için ödediğin
bedelin içinde saklıydı. Vazgeçtiğin her ne ise veya her kimse, sınırlarını
zorlamamış olduğun şeyler olmalıydı. Birşeyi elde etmek için sınırları
zorluyorsan vazgeçmemeliydin. Vazgeçeceksen neden sınırlarını zorluyordun ki.
Ancak hayat bir matematik değildi ve insanlar bir
fonksiyonun bilinmezleri değildi. Herşeyi anlamak zorunda olmadığımızı anlamak
için çok bedel ödemek gerekiyordu. Hazır olduğunda hayat tüm bedelleri tek tek “beni
anlama, lütfen beni anlamaya çalışma” diye adeta yalvararak karşına
çıkartıyordu. İnsan nefsiyle insan olur. Nefsinin-ki kendileri modern dünyada
ego diye çağırılıyor-esiriyse atan başka bir yüreğin çırpıntısı sadece kulağı
çınlatan vızıldama oluyordu o insan için. O insan kötü demek doğru muydu?
Kötülük neydi peki?...
İşte dünya hayatı tam olarak burada başlıyor dostum. Dünyada
kötülük değil bu. Olağan bir şey. Bir vazgeçiş, bir geçiş…Senin hayatından
geçen, geçmesi gereken bir insancık bu. Hayatındaki görevi biten bu insancık
yavaşça sıvışıyor her bir zerresine işlediği hücrelerinden. Yok lütfen kötülük
değil bu, fazla duygusal düşünüyorsunuz...Hayat bu…İnsanlar bu…
Peki gelelim konumuza. Hani hayatta gitmeler, kalmalar, sıvışmalar,
geçişler normal ya ona istinaden düşünmek gerekirse bir insan bir insanın
sınırlarını ne kadar zorlamalıydı bu “hayat”’ta yada zorlamalı mıydı…
Gelecek zaman kipi, şimdiki zamanın içine hapsolmuş neden
sonuç ilişkileri bütünüdür. İngilizcede bununla ilgili çok şık bir tense var “present
perfect tense”. Kullanımını anlamak ilk etapta zor. Çünkü biz Türkler geleceği
gelecekte yaşar, şimdiki zamandan düşünmemeye çalışırız geleceği. Ve başımıza
gelen olayların geçmişte yaşadıklarımızdan kaynaklanmış olabileceği ihtimali o
kadar düşüktür ki bundan sebep şimdiki zamanda olan hiçbir şeyin ileriki bir
zamanda maddi manevi etkisini sürdürüyor olmasını kabul etmez, bu cümleleri de
geniş zaman kipiyle kurarız. Adı üstünde “geniş zaman”. O kadar geniş ki, sınırı yok. Nerede başlayıp
bittiğini anlamamız mümkün değildir. Kalbi kırık bir insanım ben, arızalıyım…
Hangi noktada başlamış ve nerde bitmesini planladığın bir
kırıklık bu? Yada bununla ilgili hiçbir şey yapmayı düşünmeyip önüne gelen
kırılmamış herkesi kasırga gibi yıkıp geçip bitirene kadar mı? Kim kırdı seni?
Ne zaman kırıldın? Nasıl geçecek bu kırgınlığın?
Acılarınız sizi intikamlarınızı masum insanlardan almanıza
sebep olmasın. Bir zamanlar siz de masumdunuz ve sizde kırgın bir kalbin
esareti altında parçalandınız. Bir insanın sınırları her şey olabilir.
Namusudur, duygularıdır, sırlarıdır, gözyaşıdır. Hiçbir insan size sınırlarını
yoktan yere açmaz. Farkında olmadan bilinç dışı yada gayet bilinçli şekilde
yavaş yavaş o insanı istediğiniz kıvama getirmeye çalışırsınız. Çünkü
istediğini elde etmeyi bir hastalık haline getirmiş çaresizliğinizi ve terk
edilmişliğinizi bu zaferle telkin edersiniz. Oysa unuttuğunuz şey adaletin er
geç tecelli edeceğidir. Kötülük bir tohumdur. Bir kere ektiğinde mutlaka
filizlenecektir. Günün birinde dalından koparıp kokladığınız güzel bir çiçeğin
sizin vakti zamanında ekmiş olduğunuz zehirli kötülük tohumunun ürünü olduğunu
bilmeden kokusunu içinize çekersiniz. Aldığınız nefes boğazınızda kalmış ekmek
parçası gibi yırtar gırtlağınızı. İşte dünya hayatı bitip, manevi hayat tam
burada başlıyor dostum.
Televizyonun sesini sonuna kadar açtı. Onun adını duymuştu. Yüz yıl gibi gelen yıllar sonra ilk defa onun adını duymuştu televizyondaki haberlerde. Buğulanan gözlerinden net olarak seçemiyordu yazıları ama kulak kabarttı habere. Spiker monoton bir ses tonuyla butikteki bluzu satar gibi haberi satıyordu insanlığa:
"İş adamının kaçamağı ölümle sonuçlandı. Bir gece önce kaçamak yaptığı kadının kızı olduğu ortaya çıkan ünlü iş adamı tek kurşunla yaşamına son verdi"...
Televizyonun sesini sonuna kadar açtı. Onun adını duymuştu. Yüz yıl gibi gelen yıllar sonra ilk defa onun adını duymuştu televizyondaki haberlerde. Buğulanan gözlerinden net olarak seçemiyordu yazıları ama kulak kabarttı habere. Spiker monoton bir ses tonuyla butikteki bluzu satar gibi haberi satıyordu insanlığa:
"İş adamının kaçamağı ölümle sonuçlandı. Bir gece önce kaçamak yaptığı kadının kızı olduğu ortaya çıkan ünlü iş adamı tek kurşunla yaşamına son verdi"...