15 Aralık 2016 Perşembe

ÇÜNKÜ KİMLİKSİZDİ SARILMAK




Gözlerime bak, adını söyle. Biliyorum anlamayacaksın ama yeni öğrendim sormayı. Bildiğim tek soru bu. Lütfen kınama aksanımı. Alay etme, bıyık altı gülme…Adın ne?

Vildan. Senin?

İsra.

Esra…güzel sözlü, ışıl ışıl Esra. Suriyeli…Kaçmış gelmişlerden bir avuç “insan”...

Hiç gözlerime böylesine hayran bakan bir kız çocuğu olmamıştı. Kalabalıktı geldiği yerler. Acı vardı. Gürültü çoktu. Sessizce izledi ne yaptığımı. Dudağında minik, masum, kaçamak bir tebessüm. Ürkek…Ürkmüş, ürkütülmüş. Çünkü aslında insan olmayı becerememiş bir topluma sığınmış. Çünkü, çoğunlukla sevmeyi bilmediği için vatanını da sevememiş bir topluma sığınmış. Müslümanız diyen ama insanlar katledilirken sessizce secdede selam veren insanların arasında var olmaya çalışmış…Denemiş belli. İnsan olanı bulmayı denemiş. Bakışlarından belli. Ailesindeki diğer kadınlardan onay almak için onların bakışlarını arayışından belli…Tembihli…
Bir gözüme, bir kulaklığıma, bir de telefonuma bakıyor sonra yanakları kızarıyor. Gözlerini kaçırıyor. Utanıyor. Neyden utandığını anlayamadım. Kafa da yormadım işin garibi. Dinlemek ister misin dedim?
Dakikalardır bu teklifi bekliyormuş gibi parladı gözleri. Utandım. Elimdeki telefondan utandım. Bu müziği dinleyebiliyor olmaktan utandım. Yol boyunca Edip Akbayram’dan başladık. Biraz Kürtçe, biraz Zaza’ca şarkılar açtım. Sonra Arapça bir şarkı açınca o kadar sevindi ki. Hiçbir şey anlamıyordum sözlerinden ama hayatımda dinlediğim en güzel Arapça şarkıydı. Kaçamak bakışlarıyla teşekkür etti yol boyunca. O her baktığında ben biraz daha utandım. Konforum yerindeydi ve huzurluydum. Mutluydum evet. Bu lütuflar utandırdı beni. Ne kadar şımarık olduğumuzu düşündüm. Şımarıktık. Saçma sapan şeylere dertleniyorduk. Keşke tanımadığımız bir yabancının kulaklığıyla müzik dinlediğimizde bu kadar mutlu olabilme ihtimalimiz olsaydı. Sırf bu mutluluk için elimdeki her şeyi vermeye hazır olduğumu farkettim.

İnecekleri durağa geldiklerinde, ailesi sırayla bana baktı. Gözlerinde anlamlandıramadığım, belki de aslında hiç daha önce tanışmadığım bir teşekkür. Tam inecekken, ışıl ışıl baktı yine gözlerime. İçine almak istercesine sardı bedenimi. Ben çok uzun süredir kimseye böyle sarılmamıştım. Kimse bana böylesine sarılmamıştı. Utandım. Sanki yaptığım bir lütufmuşçasına bana teşekkür eden bebek kollarımdayken bu hayata, bu adaletsiz dünyaya lanet okudum. Çünkü kimliksizdi sarılmak. Irkı yoktu, renksizdi.